BİR KURTARICI TANRI YOK; BİZİ ANCAK BİZ KURTARABİLİRİZ

İNSANLIK  TARİHİ  BAŞLADIĞINDAN  BERİ  insanların sonu gelmez bir beklentisi vardır: KURTARILMAK!

İnsanlar başları her ne zaman, nerede, nasıl  derde girerse girsin önce bir kurtarıcı ararlar. Çünkü kurtarılmazlarsa karşılarındaki vahşi yırtıcılarla ya da saldırgan düşmanlarla boğuşmanın ekonomik ve hayati çok büyük bedelleri olabilecektir.  Oysa bir  mucize ile  ya da tanrının lütfu ile veya kiralanacak bir kahraman dostla (!)  beladan kurtulunabilecekse oh ne ala… Ama ne yazık ki yaşadığımız dünyada böyle mucize, kurtarıcı bir tanrı yok. Kendimizden başka bir kurtarıcımız yoktur..

Bu kaçınılmaz çatışmanın muhatapları olan kişi, örgüt ve topluluk yöneticileri böyle durumlarda safça umutlarla kendi yerlerine silaha sardırabilecekleri kahraman (!) dostlar  ve fedailer (!) hazırlarlar.  Kendi can, mal ve küresel varlıklarını koruma amacıyla yerlerine vekaleten savaşacak kişiler kiralayan yöneticiler,  temsil ettikleri ve yönettikleri varlıkların ciddi saldırılara uğraması halinde çok büyük zararlar görebilirler. Bu çatışmalar süreci içinde vekaleten savaşanlar ise destekledikleri gücün savaşı kaybetmesinin kendi yararlarına olabileceği olasılığı doğduğunda taraf değiştirmeleri çok sık görülen bir durumdur.

Birçok  ülkede iktidar partisine karşı kurulan muhalif partiler ittifaklarında da böyle taraf değiştirmeleri  yaşandığını görebiliyoruz. Yakın geçmişimizdeki altılı masa deneyimi buna bir örnektir. Çok partili demokrasiyle yönetilen ülkelerde gördüğümüz çeşitli partiler arasındaki ittifaklar da benzer süreçlerin örnekleridir.

Bilindiği üzere partiler, ülkelerdeki farklı çıkar gruplarını iktidara taşımak üzere oluşmuş siyasi örgütlerdir ve  diğer partilerle ilişkileri,  temsil ettikleri çıkar odaklarının iktidardan pay almasını sağlamaya   yöneliktir.

Uluslararası sermayenin tüm dünyadaki politikasıyla bu siyaseti desteklediği açıkça görülmektedir.

Ülkelerdeki çıkar grupları nasıl yönetimin yönlendirilmesini  yürüten güç odakları ise, parti hizipleri de daha küçük   güç odaklarının siyasi temsilcileridir. Bu nedenle yereldeki parti içi çalışmalar böyle gizli kapaklı yürütülmektedir.  Bu çalışma sistemi, ülkenin bütününün refahı yerine  güç odağı oluşturan bir sermeye grubunun  iktidarını sağlama  mücadelesini  vermektedir.

Mevcut ekonomik sistemden mağdur olan büyük çoğunluk sömürünün farkına varmıştır ama bu çoğunluğu birleştirmeye yönelik çalışma henüz yeterince göze çarpıcı değildir. Bu nedenle iktidara  aday partiler içindeki küçük güç odakları, kendilerine katılmakla yeterli seçmen sayısına sahip komşu güç odaklarıyla örtülü ilişkiler kurup iktidar yollarını pekiştirmeye çalışırlar.

SONUÇ:  siyasetin doğası gereği, siyasi güç odaklarının temsilcileri olan partilerin, halkın tüm beklentilerine rağmen  her beyanlarında sermaye güdümlü güç odaklarının sözcülüğünü yüklenmiş siyasilere, parti içi mücadeleyi yitirince gönüllü kayyumluğu üstlenenlere karşı çıkalım; ırkçılığa, yobazlığa, faşizme, ihanetin her çeşidine karşı çıkalım.

EMEKTEN, ADALETTEN, HAKTAN, HUKUKTAN, ALIN TERİNDEN, İNSANLIKTAN, TÜM ÖZGÜRLÜKLERDEN YANA OLALIM.

BİZİM BİZDEN BAŞKA KURTARICIMIZ BULUNMADIĞINI BİLELİM.

“KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA;

YA HEP BERABER,YA  HİÇ BİRİMİZ !!!”

Bir Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir