Kategori: Yazılarım

SEVGİLİ İNSANLAR, GÖREV BAŞINA !

Birkaç gün önce iki bayram yaşadık sevgili insanlar: Önce 31 Mart 2024 günü akşamı demokrasi bayramı, birkaç gün sonra da şeker bayramı… Her iki bayram da halkımıza kutlu olsun. Şeker bayramı her 355 günde bir kutlanıyor halkımızca. İyi de oluyor. Küsler barışıyor; yaşama savaşı içinde sağa sola savrularak ailelerinden uzak kalan pek çok insan, bayram

AHLAK, ETİK VE HUKUK SİZE DOĞRU SÖYLEMEYİ EMREDİYORSA…

Sevgili İnsanlar; Bildiğiniz üzere aile bireylerimiz, günlük yaşamımızda muhatap olduğumuz insanlar, içinde yaşadığımız toplum, devlet ve tüm insanlık bizden ahlak, etik, hukuk ve nezaket kurallarına uymamızı isterler. İnsanlar ancak bu kuralların geçerli olduğu toplumlarda huzur, refah ve güvenlik içinde yaşadıklarını hissederler. Eğer kurallara uyulmadığına tanık olurlarsa can, mal ve namus güvenliğinden yoksunluk duygusuna kapılırlar. Bu

KENDİNİZ Mİ OLMAK İSTERDİNİZ, “BAŞKALARI GİBİ” Mİ?

Günlük yaşamımızda tanıştığımız ya da tanıdığımız kişiler hakkında ister istemez birtakım değerlendirmeler yaparak onarı ya “metelik etmez” kişiler ya da bilgili, kültürlü, becerikli, kibar, işinin ehli, saygıdeğer insanlar olarak değerlendiririz. Hatta kimimiz yanlış bir değerlendirmeyle onları taklit etmeye kalkışırız. Tanıma – tanışma şansımızı doğru kullanacak kadar aklı başında olanlarımız o değerli insanların olumlu yanlarını örnek

İNSANIN BEKLENTİLERİ, ÇEVRENİN BEKLENTİLERİ (AHLAK VE ETİK) – 4

insanın beklentileri, çevrenin beklentileri başlığı altında gençlerin çevreden beklentileri ile çevrenin gençlerden beklentilerine ilişkin bazı hususlara değinmiştim. (Ahlak ve Etik) başlıklı bu son bölümde ise her yaşta ve her başta insanların birbirlerinden beklentilerine ve bu beklentilerin gerçekleşmesinin toplum üzerindeki etkileri üzerinde durmaya çalışacağım: Çevreyi ya da bu sözcükle kastettiğim toplumu oluşturan bireylerin her biri canının,

İNSANIN BEKLENTİLERİ – ÇEVRENİN BEKLENTİLERİ – 3

Bebeklerin büyüme ve gelişmesi anlık bir olay değil, bir süreç olduğu için bebeğin bünyesindeki  gelişme ve değişimlerini  anlık olgular olarak fark edemeyiz. Bunları ancak zaman içinde  fark edilebilir boyutlara  geldiklerinde algılarız. Gün gelir, bebek  rahatsızlıklarını ve ihtiyaçlarını çığlıklarla, ağlamalarla değil, usul usul öğrendiği  işaretlerle, sözcüklerle  anlatmaya başlar ve bu aşamada ancak sözlü anlatımından sonuç alamazsa

İNSANIN BEKLENTİLERİ – ÇEVRENİN BEKLENTİLERİ 2.

Bu konudaki ilk yazımda bir bebeğin doğumla başlayan beklentilerine değinmiştim. Ancak doğumla başlayan yalnızca onun beklentileri değildir. Çevresindeki ilgililerin de ondan beklentileri vardır: Örneğin bebeğin sessiz, sakin, sağlıklı, uslu olmasını, ağlayıp kimseyi rahatsız etmemesini vs. beklerler. Bunları beklerken bebeğin bu kavramlardan habersiz olduklarını bilmezler… Ben bu bilmezliğin yol açtığı bir vahşete bir banliyö treni yolculuğunda

İNSANIN BEKLENTİLERİ, ÇEVRENİN BEKLENTİLERİ – 1

İnsanın dünyadaki varlığı, annesinin genellikle dokuz ay on gün süren bir gebelik süresinden sonra doğum sürecini izleyen ilk nefes alışıyla başlar. Annenin karnında attıkları tekmeler bir yana bırakılırsa, bebeklerin çevreyle ilk iletişimleri, doğar doğmaz aldıkları ilk nefesi izler. İlk nefesle aldıkları havadaki oksijen solunum yollarını öyle yakar ki başlarına gelen bu beladan kurtulmak için keskin

İSRAFIN EN KÖTÜSÜ KENDİMİZİ İSRAF ETMEKTİR

“İsraf haramdır.” denir.  Bazıları her ne kadar “İtibardan tasarruf olmaz.” derlerse de israf haramdır; hele kamunun kesesinden israf külliyen haramdır. Geceleri kamu işleriyle uğraşırken kamunun mumunu yakan halife Ömer’in   bu mumu söndürüp kendi işleri için kendi mumunu  yaktığını anlatarak halka telkinde bulunanların kendi saraylarında milletin cebinden itibarda sınır tanımadıklarını anımsayıp konumuza dönelim. İsraf, kısaca elimizdeki

KÜFÜRSÜZ BAYRAMLAR, KÜFÜRSÜZ YAŞAM…

Koskoca  adamlar ana babalarının, eşlerinin, çocuklarının, torunlarının önünde “Hay anasını  s.ktiğimin falancası… ” diye başlıyor söze! Sonra her cümlenin başında, ortasında, sonunda tekrarlayıp sürdürüyor muhabbetini (!).  Ne kadar çirkin, ne kadar korkunç! Ne kadar ayıp, Ne kadar utanç  verici! Ama kimsenin yüzü kızarmıyor. Utanmanın u’su bile yok ortamda…  Sonraki konuşmacı da aynı minval üzere söverek

BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ !

BİZ  kim miyiz ?  Biz,   lokması iktidarca her gün biraz daha küçültülen, boğazı her gün biraz daha sıkılan yurttaşlarız. BİZ,  soyu, inancı, siyasal tercihi iktidarca beğenilmediği için dışlanan, iş bulma olanaklarından yoksun bırakılan, ağzımızla kuş tutsak, yazılı sınavlarda tam puanlar alsak  da mülakat denilen ahlaka aykırı uygulamalarla kapı dışarı  edilerek işsiz bırakılan liyakatli gençleriz. BİZ,