Yazar: admin

İSRAFIN EN KÖTÜSÜ KENDİMİZİ İSRAF ETMEKTİR

“İsraf haramdır.” denir.  Bazıları her ne kadar “İtibardan tasarruf olmaz.” derlerse de israf haramdır; hele kamunun kesesinden israf külliyen haramdır. Geceleri kamu işleriyle uğraşırken kamunun mumunu yakan halife Ömer’in   bu mumu söndürüp kendi işleri için kendi mumunu  yaktığını anlatarak halka telkinde bulunanların kendi saraylarında milletin cebinden itibarda sınır tanımadıklarını anımsayıp konumuza dönelim. İsraf, kısaca elimizdeki

KÜFÜRSÜZ BAYRAMLAR, KÜFÜRSÜZ YAŞAM…

Koskoca  adamlar ana babalarının, eşlerinin, çocuklarının, torunlarının önünde “Hay anasını  s.ktiğimin falancası… ” diye başlıyor söze! Sonra her cümlenin başında, ortasında, sonunda tekrarlayıp sürdürüyor muhabbetini (!).  Ne kadar çirkin, ne kadar korkunç! Ne kadar ayıp, Ne kadar utanç  verici! Ama kimsenin yüzü kızarmıyor. Utanmanın u’su bile yok ortamda…  Sonraki konuşmacı da aynı minval üzere söverek

BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ !

BİZ  kim miyiz ?  Biz,   lokması iktidarca her gün biraz daha küçültülen, boğazı her gün biraz daha sıkılan yurttaşlarız. BİZ,  soyu, inancı, siyasal tercihi iktidarca beğenilmediği için dışlanan, iş bulma olanaklarından yoksun bırakılan, ağzımızla kuş tutsak, yazılı sınavlarda tam puanlar alsak  da mülakat denilen ahlaka aykırı uygulamalarla kapı dışarı  edilerek işsiz bırakılan liyakatli gençleriz. BİZ, 

CEHALET EN BÜYÜK FELAKET

Ne çok felaketlerle karşılaşıyor insanlık: Doğal, sosyal, ekonomik, siyasal, nükleer, kimyasal… Ve en korkuncu: Cehalet! Çünkü cehalet, uğranılan felaketin nedenini, nasılını, doğurduğu yıkımın önlenebilir olduğunu, aynı yolda yürünürse kişilerin de toplumların da aynı çukura tekrar tekrar düşeceklerini bilmemektir, anlayamamaktır. CEHALET MALÜLÜ  KİŞİLER VE TOPLUMLAR yaşanan felaketleri önlemenin yolunu NAZAR BONCUKLARINDA, KAPILARA PASLI  AT NALLARI ÇAKMAKTA, 

SİGARA MI İÇİYORSUNUZ? İYİ HALT EDİYORSUNUZ!..

Tiryaki misiniz? Sigara mı içiyorsunuz? Besbelli ki dumanını topuklarınıza kadar çekip burnunuzdan savuruyorsunuz. İyi halt  ediyorsunuz! Ne havalı, ne çalımlısınız değil mi ama! Hele de o an seyretmekte ise önemsedikleriniz, keyfinize diyecek olmaz … da yakınınızda nefes almak zorunda kalanlar ağız kokunuzdan bunalmaya başlarlar. E, sonra ruh gibi ahbabınız öksürük hazretleri yerleşir ciğerlerinize. Önemli değil,

GECENİN BİR VAKTİ…

Karanlık gökyüzünde çok uzaklarda titrek, cılız yıldız ışıkları. Bahçemizdeki yüzyıllık meşe ağacının yapraklarını okşayan serin rüzgarın parmaklarından süzülen ürpertici, hafif,  sürekli bir uğultu. Vaktiyle, çocukluk yıllarımdaki çobanlık günlerimi  anımsatsın  diye ulu  meşemizin  ince  dallarına bağlayıp bıraktığım küçük çıngırakların arada bir sallanıp yaydıkları doğaçlama hafif gece müziği.  Arada bir,  bir yerlerden süzülüp gelen, sonra ağustos böceklerinin

ÜLKELERİN DUYGULARLA YA DA AKILLA YÖNETİLMESİNİN SONUÇLARI

Ülkelerin yönetilmesinde yönetenlerin  duygu ve amaçları ile zeka düzeyleri ve akıl sağlıkları tarih boyunca çok belirleyici olmuştur.  Öyle ki, insanların toplumsal yaşamları daha çekirdek ve büyük ailelerin ortaya çıkışıyla yönetim sorunları doğmuş  ve    aile bireyleri arasında yöneten – yönetilen ilişkileri genellikle güçlünün gücünden doğan otoritsiyle şekillenmiştir. Bu sosyal olgu, yaşanan coğrafi ortamların sunduğu olanaklardan

AH BU ÇIĞLIKLAR

AH BU ÇIĞLIKLAR, SESSİZ  ÇIĞLIKLAR!   İnsanların yarısı açlıktan, yarısı sevgisizlikten ölür diyor bir ruhbilimci. Çevremize dikkatlice baktığımızda bunu kolayca görebiliyoruz. Kalabalıkların ortasında ne çok insan var ki bir günaydın, nasılsın diyenleri, yüzlerine içtenlikle gülümseyenleri  yok. Ne aile bireyleri farkında onların ne aynı okulda birlikte bulundukları öğretmen ve öğrenciler ne aynı masada çay içtikleri kahvehane

TÜM YAZILARIM

AĞLAMAK  NEYE  YARAR ?   Bir şarkı sözü değil  bu yazının başlığı,  düpedüz kendimize yöneltmemiz gereken bir soru! Çünkü başımız derde girdiğinde, bir sorunla ya da sorumsuzlukla karşılaştığımızda ilk tepkimiz yakınmak, sızlanmak, hatta ağlamak oluyor. Elbet hüngür hüngür ağlamak değil yaptığımız, ama  sıkıntımızı, sorunumuzu çevremizdekilere öyle bir çaresizlik görüntüsü vererek anlatırız ki bizi dinleyenler dinlediklerine

YALANCI ÇOBAN’IN KOYUNLARI

Çok bilinen öyküdür: Vaktiyle çobanın biri durup dururken “Yetişin köylüler, sürüye kurt saldırdı!” diye bağırmış, köylü silahlanıp yardıma koşunca çoban gülerek şaka yaptığını söylemiş. Bu şakasını birkaç gün arayla birkaç kez tekrarlayıp aklı sıra halkı işletince kendisine duyulan güven usul usul tükenmiş. Derken bir gün sürüye gerçekten kurt saldırınca Yalancı Çoban, “Yetişin köylüler, sürüye kurt