Yazar: admin

BİRAZ MAYMUN MUYUZ NE?

“Görmeyiniz, duymayınız, söylemeyiniz…” Ya da “Görmedim, duymadım, söylemedim…” sözleriyle ve biri gözlerini, ikincisi kulaklarını, üçüncüsü de ağzını kapatan üç maymun görüntüsüyle önerilen bir davranış biçimi var: Toplumları çürüten, bireylerin toplumsal değerlerini sıfırlayan, cinayetlere, hırsızlıklara, güçlülerin güçsüzleri gönüllerince istismar etmelerine göz yummamızı öneren bir davranış biçimi. Bir çeşit toplumsal kanser! Kendimize çokça yakıştırdığımız bu üç maymun

“BİR KİŞİ SİZE EŞEK DERSE…”

“Bir kişi size eşek derse, duymazdan gelin. İki kişi size eşek derse, aldırmayın. Üç kişi size eşek derse, neden diye bir düşünün. Dört kişi size eşek derse, kendinizi iyice gözden geçirin. Beş kişi size eşek derse, hiç durmayın, kendinize bir semer alın… “ Yukarıdaki sözü kim söylemiş, bilmiyorum; ama galiba doğruluk payı oldukça yüksek bir

BİNDİK BİR ALAMETE…

“Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” diye bir söz var dilimizde, nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen, büyük zararlara, hatta felaketlere yol açabileceği düşünülen işlere girildiğinde söylenen… Tek tek kişiler için de, şirketler için de, bütün bir ulus için de geçerli olabilir bu. Ulusumuz bu günlerde böyle bir durumda: Önümüzde 12 haziran var. 12 haziranda genel seçimler yapılacak. Genel

ZALİMİ DESTEKLEMEK İNSANA YAKIŞMAZ

Haksızlık etmek zulümdür. Çaresizlere, tutsaklara, tutuklulara haksızlık etmek daha da büyük zulümdür. Henüz yargılanıp mahkum edilmemiş kimseleri keyif için tecrit odalarına kapatıp ardından bu odaları lağım suyuyla doldurmak ise daha, daha, daha da büyük bir zulümdür. Bu zulmü uygulayanlar emir kuludur. Ne de olsa insan soyundan geldikler için yaptıklarının ne denli aşağılık bir iş olduğunu

“ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI…”

Geçmişinizi gözden geçirdiğinizde “Şimdiki aklım olsaydı…” dediğiniz olur mu hiç? Ya da böyle denildiğine tanık oldunuz mu? Geçmişimizi, geçmişte o günkü bilgi, deneyim birikimi ve değer yargılarımızla yaptığımız değerlendirmelerimizi, verdiğimiz kararları ve eylemlerimizi bugünkü bilgi, deneyim birikimi ve değer yargılarımızla yeniden gözden geçirdiğimizde çoğu kez “Şimdiki aklım olsaydı…” demek zorunda kalırız.. Çünkü yeni ölçülerimizle yaptığımız

SELAMLAŞMAK ÇOK MU ZOR?

– Günaydın Emre; nasılsın? – Günaydın Remzi Hoca; iyiyim; sen nasılsın? – Sağ ol; ben de iyiyim. İyi günler diliyorum. …………….. – Günaydın Prenses; nasılsın? – Günaydın Remzi Hoca, iyiyim; sen nasılsın? ……………… – Günaydın Mustafa Ağabey, nasılsınız? – Günaydın Remzi Hoca’m; siz nasılsınız? ……………… Sabahları eşimden ve çocuklarımdan, torunlarımdan sonra ilk selamlaştığım dostlarım 4

MAĞDUR BEY’İN SEMİZ KAZLARI

Mağdur Bey yaman bir uzman. Mağduriyet uzmanı. Canı ne zaman kaz eti istese – ki onun canı her zaman kaz eti ister- hemen bir mağduriyet destanı çırpıştırıp kadrolu kaz çobanlarını çevresine toplar ve buyurur: Derhal bütün kaz sürülerini toplayıp sadakat testinden geçirin, en semizlerini tez elden bir kez daha yağ testinden geçirin ve deyin ki:

KÜSLÜKLER – DÜŞMANLIKLAR

Nice güzel insanlar tanırız dostluklarından, arkadaşlıklarından vazgeçemeyeceğimiz. Onlarla birlikteyken havanın güzelliğini, rüzgarı, bulutları, yağmuru, doğanın seslerini daha bir keyifle algılarız. Birlikte yudumladığımız çaylar daha lezzetli gelir. Havadan sudan, dereden tepeden söyleşiriz. Birlikte geçirdiğimiz zaman ılık bir rüzgar gibi çabucak geçip gider. Arada bir sayımız artar, gelip yanımıza oturanlar, sohbete katılanlar olur. Ortam daha da güzelleşir.

KUKUREŞKA – ÖKSÜZ AHMET – KARDELEN

Kar aydınlığında uyandım. Annem pencerenin önünde, ayakta duruyordu. Dört yaşındaki kız kardeşimi kucağında tutuyordu. Kız kardeşim gözle görülür şekilde titriyordu. Dişlerinin takırtısını duyuyordum. Annemin çok üzgün, çok çaresiz olduğu her halinden belli oluyordu. “Korkma kızım, korkma, şimdi geçecek, bir şeyciğin kalmayacak.” diye söylenip duruyordu. Yataktan çıkıp pencerenin önüne yürüdüm. On yaşında kadardım. Kız kardeşim Müşerref’in

BÜYÜK MÜYÜZ KÜÇÜK MÜ ?

Şu uçsuz bucaksız evrende ne kadar yer kapladığını bilmediğimiz dünyada bir toz zerresince bile yeri olmayan bizler, bu gün diğer varlıklarla, canlılarla birlikte var ve yaşıyor olmanın keyfini çıkaracağımıza son derecede saçma bir üstünlük yarışına girişiyor, kendimize eşref-i mahlukat payesini yakıştırıyoruz. Bu da yetmiyor, eşref-i mahlukat arasında kendimizi başkalarından genellikle büyük görüyor ve karşımızdaki küçük